Spor Ne Değildir?

Spor nedir? sorusu sağlıklı bir yanıt getirebilmek için, işe başından, sporun temelde neyi temsil ettiğinden başlamak gerekiyor...  

Spor Ne Değildir?
Abdullah Korkmaz
Abdullah Korkmaz
22 Eylül 2019 Pazar 00:54

OF. desport, ME. disport sözcüklerinden türetilen (spor) kavramı, en kestirme sözcüklerin tanımıyla, (oyun,oyalama, eğlenme ve işten uzkalşma) anlamına gelir. Biraz da sporun tarihine baktığımızda, ilk sporların aynı zamanda insanlık tarihinin ilk devletleri olan Eski Mısır ve Babil'de, bundan beş-altı bin yıl önce, bir tür (beceri yarıştırma) oyunu olarak ortaya çıktıkları görürüz.

Sporun kökenleri ve tarih mirası açısından geçerli, ama, olayın bugün ulaştığı gelişkinlik düzeyi aşısından son derece yetersizdir bu gözlemler...

İlk insansı yaratıkların itişip kakışmasından, çocukların alt alta, üst üste boğuşmalarından esinlenen (güreş) ilk çıktığı yıllarda, belki oyundu, gücün simgesiydi. Avlanarak geçimlerini sağlayan ilk insanların 50 bin yıl önce (var oluş becerisi) olarak geliştirdikleri (okçuluk) İ.Ö 3000 yılının Mısır'ında, belki soyluları çok eğlendirmiş, oyalamış, Nil sularının ne zaman baskın vereceğini düşünmek gibi tatsız kaygılardan uzaklaştırmıştır.

Ama, bugün durum çok farklı...

Bir kere, tarihinin ilk sporlarının tarihin ilk devletlerin de yapıldı düşünülürse, spor hem günümüz dünyasının en önemli, hem de en eski toplumsal Kurumları’ndan biri... Dahası, (insan yapısı) kurumlar içinde, dünya barışıyla kendisini en çok özdeşleştirmiş olanı...

Dahası da var. (Spor Sanayii) denilen çağcıl olay, maç biletiyle, malzeme satışlarıyla, yalnızca Amerika'da yıllık cirosu 130 milyar doları bulan dev bir iş kolu... Bu sanayinin işçileri, yani sporcularsa, geçimlerini sağlamak için herhangi bir meslek sahibi günde 10-12 saat çalışmak zorunda olan insanlar... (Beyin ve Kastan oluşan hassas bir makine, vücudunu araç olarak kullanan bir teknisyen, bir bilim adamı) olarak karşımıza çıkıyor günümüzün sporcusu...

Böylesine bir ortam ve biçimde yapılan sporun (oyun ve eğlence) olmadığı kesin kes ortada... Hele sporcu açısından (oyalanma ve işten uzaklaşma) hiç değil... Tam aksine, işin ta kendisi...

Spor Başka Ne Değildir?

Sporun yermi-beş yüzyıllık bir geçmişi olduğu düşünülürse, bu süre içinde, kimi geçersiz, kimi yetersiz, çok sayıda tanımının yapılmış olacağı anlaşılır. (Spor) kavramına ilişkin olarak geliştiren tanımları beş ana başlıkta toplayabiliriz.

Yandaşların en yaygın olan ilk tanıma göre, spor, (İnsanın doğansın da bulunan saldırganlık için sağlıklı ve barışçı bir emniyet supabı, saldırganlık güdüsünü denetim altında olan uygun bir ‘dostça rekabet’ ortamı, savaşın da barışçı ikamesidir) Özellikle Konrad Lorenz (saldırganlık üstüne) tarafından geliştirilen bu tanımın en büyük yanlışı, saldırganlığı insanın mayasında bulunan, doğuştan gelen güdüsel bir davranış olarak görmesidir. Oysa insanlık tarihine baktığımızda, saldırganlığın doğuştan gelmediği, toplumdan ve tarihten soyutlanamayacağını görüyoruz. Sözgelişi, toplu yaşayışın avlama-toplama temeline dayandığı İlker toplumlarda, saldırganlık, salt yeme-içme ihtiyaçlarının karşılanması için hayvanlara yönelikti. (İnsanın insana saldırması), Başkalarını köleleştirerek emekten tasarruf edildiği bir sonraki toplumsal gelişme aşamısının talan savaşlarında çıktı ortaya... Aynı şekilde, insanların barış içinde yaşadıkları Orta Minoa döneminde (Boks) sporun korucu başlıklarla, pamuk dolu eldivenlerle yapılırken, sürekli savaşan Rama’da bunların yerine demir tokmaklı, mahmuzlu cesti'ler aldı. Sözün özü, Lornz gibi düşünenlerin temel yanılgısı, saldırganlığı, insanlık tarihinin belli bir dönemine değil, insanın kendisine özgü, saymalarından kaynaklanıyor.

İkinci tanıma göre, spor, (kişinin ruh ve beden sağlığını güvence altına alan, onun topluma uyumunu sağlayan, günlük hayatın gerginlik ve sürtüşmelerini masseden bir araçtır). Mısırlı prens ve soyluların eğelenmek için spor yaptıkları İ.Ö. 3000'lerde, hatta soylu İngiliz ailelerinin çocuklarının disiplin altına aldıkları on-dokuzuncu yüzyıl okullarında belki geçerliydi bu...

Ama, çağdaş sporun kıyasıya (meslek rekabeti) ortamında, önemli olanın (yarışmak değil kazanmak) olduğu bir yapıda, böylesine yaklaşımlar (iyi niyetli bir çocuksuluk) tan öte geçemiyor.

Üçüncü tanım, aynı zamanda en tehlikeli olanıdır. Sporu, (yurtsever, hiyerarşik ve otoriter bir devlet eliyle ulusal birliği örgütleyen bir eğitim aracı) olarak gören Ludwig John (1810), (kitle sporun para-militer değeri konusunda iktidardaki seçkinleri inandırmak)  ödevini üstlenen modern olimpiyat oyunlarının koruyucusu Baron Pierre de Coubertin bu akımın tipik temsilcileridir. (Sporun gerçek işlevi genç insanları savaşa hazırlamaktır) diyen Eisenhower'la (Waterloo savaşı aslında Eton’un oyun sahalarında kazanıldı) diyen Wellington Dükü'nü de bunlara ekleyebilirsiniz. Dönüp doalşıp geldikleri yer aynıdır: devletler için hem doğal, hem gerekli olan yayılma politikaları için, spor, en etkili (para-militer)  eğitim aracıdır. Bu yaklaşımın temel (ve sporun özüne ters düşen) yanlışı, sporu, savaş, siyaset ve şovenliğin emrine vermesidir.

Dördüncü tanıma göre, spor, bir yandan (kitlelerin afyonu), beri yandan (suspansuvarlı milliyetçiliktir). Kapitalizmin giderek yoğunlaşan bunalımıyla sporun giderek konu olduğu kitlesel ilgi arasındaki ters orantıya dayanır bu görüş... Francisco Franco'nun Nernabeau stadı için (Bana 150 bin kişilik bir uyku tulumu yapın), Antonio Slazar'ın (Portekiz’i kırk yıl süreyle 3F, fiesta (şölen) Fadima (örgütlü din) ve futbol'la yönettim) türünden sözler de bu gözleme (kanıt) olarak gösterilir. Bu görüşü savunanların gözden kaçırdıkları ya da görmezlikten geldikleri konu, sporun, ilk insanlardan bu yana nasıl olup da tüm toplumlarda, tüm insanlar tarafında, tüm insanlar tarafından eş ölçüde ilgi gördüğüdür.

Son tanım, bir bakıma, öteki dört tanımın sentezi niteliğinde olduğu için, hem en kapsayıcı, hem de eleştiriye en az açık olanıdır. Buna göre, spor, (oyunla yarışmayı birleştiren, bedensel yetenekleri daha fazla olduğu için kazananları ödüllendiren, üst düzeyde oyun, mücadele ve ağır kas çalışması gerektiği için sürekli ve yoğun çabayı zorunlu kılan bir uğraşıdır). Bu tanımın tek eksiği, sporu sporcunun fizyoloji yapısıyla sınırlı tutması, olayın birileri çok aşan toplumsal boyutu gözden kaçırmasıdır.

Aslına bakılırsa, (Körün fili tanımlamasına) benziyor bu yaklaşımlar. Sporda kuşkusuz (mücadele ve rekabet) var. Dünyanın kimi ülkesinde tarih boyunca (kitlelerin afyonu) ya da (savaşa hazırlık kursu) olarak kullanıldığı açık... Üstün bedensel yetenekler gerektirdiği de doğru... Ama, tek başlarına alındıklarında, (spor) olgusunun olduğu gibi algılanması mümkün değil...

(Spor nedir?) sorusu sağlıklı bir yanıt getirebilmek için, işe başından, sporun temelde neyi temsil ettiğinden başlamak gerekiyor.

Kaynak: 100 SORUDA TÜRKİYE SPOR TARİHİ, PROF.DR KURTHAN FİŞEK, kitabından kısalttarak yazılmış...

  


İlgili Galeriler
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.