Sporun kitlesel ilgiye konu olabilmesi için kitlesel tüketime yönelmesi, bunun için de sanayinin böylesi bir kitlesel ilgiyi kaldıracak bir ürün fazlası oluşturması gerekliydi.
Spor bağımsızlığına nasıl kavuştu?
Önceleri, üretime katılmaksızın ürün fazlasından, dolayısıyla da toplumun ürettiği boş zamandan pay alan bir avuç soylu kişi spor yapmıştı. O dönemin sporları büyük çoğunlukla bireyseldi, dostça yarışmaya dayalıydı. Sonra, katolik kilisesinin baskıcı denetimine girdi spor... ( Şeytan işi ) sayıldığı için hiç yapılmadı, soylu şövalyelerin ( kendilerine geliştirme ve savunma ) becerileri arasında kaldı. Aydınlanma Çağıyla birlikte, bir yandan laikleşirken, öte yanıyla, bir yandan seyirci-sporcu ayrımına, beri koldan ( savaş hazırlayıcılığı) sapmasına yöneldi.
Ama, toplum genelinde fazla da ilgi çekmedi. ( savaşa hazırlık ) yönünün zorlama, boş zamanın ( bireysel ) olması nedeniyle sporcu ve seyirci sayısının sınırlı olmasından geliyordu bu ... Sporun kitlesel ilgiye konu olabilmesi için kitlesel tüketime yönelmesi, bunun için de sanayinin böylesi bir kitlesel ilgiyi kaldıracak bir ürün fazlası oluşturması gerekliydi.
On dokuzuncu yüzyıl son çeyreğine, yani sermayenin tekelci biçimde yeni yeni örgütlenmeye başladığı döneme girilirken, sporun, günümüzdeki gibi, ( isteri ) boyutunda kitlesel ilgiye konu olabilmesi için gereken maddi ortam yoktu. Bir kere, boş zaman, tıpkı yüzlerce yıl öncesi gibi, çalışmadan geçinen bir avuç varlıklının elindeydi. İkincisi, çok sayıda seyirci olabilen dev tesisler, sporun yıldızlarını putlaştırıp pazarlayacak kitle iletişim araçları, dahası ulusal düzeyde örgütlenmiş bir spor araç gereçleri sanayii bulunmuyordu.
Sporun çağdaşlaşmasının karşısına dikilen bu darboğazlar iki koldan, bunların harekete geçirdiği ekonomik güçlerle aşıldı. İlk aşamada, 1860’larda başlayarak tekilci biçimde örgütlenen sermaye, oluşturduğu üstün teknolojiyle, önce emeğin üretkenliğini, o yoldan da kitlesel boş zamanı artırdı. Teknolojik gelişmeyle boş zaman artışı arasındaki bu sebep-sonuç ilişkisinin uzantısı olarak, yalnızca seçkinlerin katılmasına açık sporların yerini, hızlı, kitlesel tüketime dönük seyir sporları almaya başladı. Ondan sonra da, ikinci gelişme olarak, kapitalizmin 1871 bunalımı yaşandı. Bir Amerikalı yazara göre, ( o bunalım yıllarında spor çok gelişti, sporcu ve seyirci katılması çok arttı, spor yoluyla o yılların çökük moralleri yükseltildi ). Spor tarihinin ilk ( profesyonel ) sporcu, seyirci ve takımlarının bunalımın en çok duyulduğu kömür ocaklarıyla fabrikalardan çıkması, tribünlerde oturan büyük çoğunluğun sahada oynayan küçük azınlıkla artan ölçüde özdeşleşmesi, spor tarihçilerine göre, çağdaş sporun fabrika bacalarının ve işsizliğin gölgesinde geliştirin açık belirtisidir.
Ama, ekonomik bunalım kısa sürede atlatıldı. Bu kez de, ekonomik yasaları, ( spor ) olgusuna dört koldan etki yapmaya devam etti. Spor sermayeye çok çekici gelmişti.
Bir kere, işin içinde çok yüksek bir ( gelir ve kar potansiyeli ) vardı. Önce komşu fabrikaların takımlarını bir araya getiren ( mahalli ) takımlar kuruldu, bir tür fabrika milliyetçiliğinden mahalli şovenliğe geçildi. Ondan hemen sonra da, işçi kökenli seyirci ve sporcuları barındıracak, kitlesel ilginin oluşturduğu ( gişe geliri potansiyeli ) ni gerçeğe çevirecek dev stadyumların, spor alanlarının yapımına girişildi. İkinci önemli nokta, spora kitlesel ilginin artmasına parelel olarak, spor araç ve gereçlerine duyulan ihtiyacın da kitlesel biçimde artacağıydı. Bugün yalnızca Amerika’da 130 milyar dolar ciro yapan spor sanayiinin o zamanki öncülerinden olan Spalding’in, yalnızca ilk spor kulüplerini kurmakla yetinmeyip, ilk beyzbol ligini örgütlemesi rastlantı değildi. Üçüncü nokta, daha çok temel bir kaygıyla ilgiliydi. Kulüpleşmek, dev stadyumlar yaptırmak, kitlesel ilgiyi artırıp örgütleyerek büyük paralar kazanmak iyiydi, hoştu, ama, ortaklığın fazla siyasallaşmaması gerekiyordu. Bunun için, daha o yıllardan başlayarak, spor kulüplerinin fabrika sahiplerince kulüp denetlenmesine özellikle dikkat edildi. Son nokta da, eldeki kitlesel iletişim araçlarının ulusal düzeyde bir kitlesel örgütlemede yetersiz kaldığıydı. Araba yapımcısı Henry Ford’un da dediği gibi, daha çok araba satmak için daha çok araba yarışı düzenlemek, bunu da basın yoluyla insanlara duyurmak gerekiyordu. Hearst ve Pulitzer’in haber vermek yerine haber üreten, ( sansasyon satan ) sarı-basıncılıklarının gelişmesine paralel olarak, hızla, spor gelişti, profesyonellik kökleşti., ( spor ) dediğimiz olay dev bir sanayi kolu olarak ortaya çıktı.
Çağdaş anlamda sporun en önemli özelliği ekonomik bağımsızlığıdır.
Kaynak: “100 Soruda Türkiye Spor Tarihi” PROF.DR KURTHAN FİŞEK kitabından kısaltma ve özetlenme yapılarak, yazılmıştır.
İlgili Galeriler