Adana Demirspor maçına çıktık ve o maçta yabancısız, yalnızca yerli oyunculardan kurulu kadroyla oynadık. Bildiğiniz gibi, 10-0'lık tarihi bir skor yakalandı.
Bir Ki Üç Gol yetmez!
Şampiyon takım, bünyesine genç oyuncuları ekleyerek büyüyordu. Avcılar'dan, Yücespor’dan, Kocaali’den ve altyapıdan oyuncular kadroya ekleniyor ve büyük başarılara imza atacak adlar şarkılar söylenecek kadro kuruluyordu. Metin, Ali, Feyyaz forvetiyle sembolleşen kadro Çarşı’yla eşzamanlı olarak şekilleniyordu. Birbirlerinden habersiz ama bir arada.Feyyaz Uçar o günleri kısaca özetliyor. Taraftarın Kibar Feyzo'su o.
Beşiktaş'a katılımımız Metin, Sinan Alaattin ile birlikte oldu daha sonra bizlere Gökhan ve Ali'de katıldı. 1981-82"de uzun bir aradan sonra 15 yıl sonra şampiyonluğu yakalayan kadronun arlan bizler katıldık.
Feyyaz Uçar. ''Kibar Feyzo''
Biz o sene genç takımdaydık ben A takımı alındım daha sonra Metin katıldı aramıza. Metin'in katılımı biraz zorlu bir süreç olsa da nihayet Beşiktaş formasına kavuşmuştu. Tahsili, Kocaelispor'un çıkardığı zorluklar derken tüm engeller aşılıyor ve Metin de o kadrodaki yerini alıyor. Ben genç takım ve yıldız takım dönemimi Kocaelispor'da geçirdim, 1982'de, 18 yaşıma gelince Kocaelispor'dan Beşiktaş'a transfer oldum. 15 yıl Beşiktaş'ta oynadım. Kocaelispor gibi bir Anadolu takımında oynuyorsanız, hayalinizde hele bizim dönemde, Avrupa'ya gitmek gibi bir fikir hayal ötesi bir şeydi. Oradaki en büyük hayaliniz, üç büyüklere gidip oynamaktı. Şimdi bu jenerasyona baktığınız zaman, herkes "Avrupa’d transfer teklifinde bulundular.’’
METİN TEKİN. ''Sarı Fırtına''
Ali Gültiken ise adım adım kurulan kadronun en geç katılanı oluyor. Geç dediysek erkenden daha geç. Geçten ise daha erken onların bir araya gelişi.
Beşiktaş'a gelmeden önce Bakırköy Yücespor kulübünde amatör olarak futbol oynuyordum. Bu dönem içerisinde genç milli takıma seçilmiştim. Beşiktaş ’da beni oradan takip ediyormuş. Sonra da transfer teklifinde bulundular. Tevfik'le beraber *83 senesinde Beşiktaş genç takımına transfer olduk. Bir sezon Beşiktaş'ta genç takımda görev yaptık. Bu dönem içerisinde yine santrafor mevkiinde oynuyordum ve çok gol atmıştım. *84 yılında da profesyonel oldum. İlk teknik direktörüm Stankoviç'ti ve onun bana çok yardım oldu.
İlk senemde 34 maçta görev aldım. O sene şampiyonluğu averajla kaçırdık. İlk senemde şampiyonluğu yakalama şansın averajla
ALİ GÜLTİKEN
kaybetmek bizi çok üzmüştü. Fenerbahçe'ye son hafta kaybetmişti ama ertesi sene şampiyon olduk. Trabzon’da son maçı oynamıştık. 1-0 kazandığımız maçla şampiyonluğu elde ettik.
Beşiktaş kendi öz kaynakları içerisinde çok büyük bir yapılanma giymişti. Bu 80'lerden, 82'den başlayan bir süreçti. Rızalar, Ziyalar, Fikretler başlayan ve ilerleyen seneler içerisinde bizlerin de bu takıma monte olmasıyla oluşan bir süreçti. Beşiktaş çok önemi bir temel oluşturdu kendisine. Ben, daha ilk sezonumda genç bir oyuncuya göre çok fazla şans almıştım. Sezon bittiğinde Van'a kampa gitmiştik. Stankoviç hazırlık maçlarında Gökhan'ı, Feyyaz’ı, Metin'i, Rıza'yı, hepimize aynı anda ilk on birde oynatıyordu. Lig başlayınca yine normal takıma döneceğini düşünüyorduk ama sanıyorum yönetim kurulunda aldığı bir kararla bu takımın arkasında duruldu. Özellikle İstanbul'da oynadığımız ilk maçları beraberlikle bitirmiştik. Çok büyük seyirci desteği altında oynadık bu maçları. Şu an stadımızın kapasitesi 32 bin; o zaman 20 bin civarındaydı ama ayakta 41 bin kişinin maç izledi koşullarda oynadık. Şampiyonluğu kaçırdığımız yıllar olsa da bu kadro deformasyona uğratılmadan, üzerinde ısrar edilerek geliştirildi. Gordon Milne geldikten sonra iki sene üst üste kaçırdığımız şampiyonluklar vardı. "89-90 sezonuna başlamıştık ve yeni gelen yabancı oyuncularla takviye edilmişti. Fakat arzu edilen performans yakalanamadı ve Gordon'un gidip gitmemesiyle ilgili bir tartışma ortamı da oluşmaya başlamıştı. Böyle bir ortamda Adana Demirspor maçına çıktık ve o maçta yabancısız, yalnızca yerli oyunculardan kurulu kadroyla oynadık. Bildiğiniz gibi, 10-0'lık tarihi bir skor yakalandı. Bu ivme yukarı doğru çıktı ve şampiyonluğu yakaladık. Hep konuşulan Metin, Ali, Feyyaz şarkısı da o sezon doğdu. Maçı kazansak da kaybetsek de çok agresif ve tempolu bir takımdık. Coşku yaratıyorduk. O yüzden de o kadronun taraftarlar üzerinde çok büyük bir etkisi olmuştur.
Futbol hayatını bitirip de üzerinden on yılın üzerinde zaman geçmesine rağmen hala şarkılar söylenen bir futbolcu topluluğu olduğunu düşünmüyorum.
Bu, bize nasip oldu. Bunu kelimelerle anlatabilmek çok kolay bir sey değil. Yaşadığınız zaman hissettiklerinizi çok rahat söyleyemiyorsunuz. Bunu onur, şeref, gurur gibi klişe cümlelerle söyleyebilirsiniz ama bence çok daha ötesi.
Metin Tekin tribünleri ve sahayı birbirinden ayırıyor. Aynı yerde iki farklı dünya orası. Şu her zaman beni çok düşündürmüştür: Sahada olmakla, tribünde olmak. Aynı yerde olmalarına rağmen, ikisi çok farklı, iki ayrı yerdir esasında.
Tribünü çok fazla bilmiyorum açıkçası. Çünkü futbolcu olmadığım zamanda bile kendimi oynayanların yerinde hayal ederdim. Hiç taraftar olamadım o anlamda. Taraftar psikolojisini çok fazla bilmiyorum ama oyuncu için çok farklı bir şeydir taraftar. O zamanlar gerçekten dolu statlara oynuyorduk. Belki şimdi de öyle ama televizyonun maçları vermediği dönemlerdi. Korkunç bir taraftar kalabalığı vardı. O dönemlerde maça çıkmak da kolay değildi. Futbolda her zaman işler iyi gitmez. Kötü gittiği zaman da 'Niye olmuyor?' sorusu abartılı biçimde soruluyordu. Böyle olunca da maçın nasıl geçeceğinden ziyade taraftar yanınızda mı karşınızda mı olacak merakı, sorusu ağır basıyor.
Rakip taraftar size olumsuz tezahürat yapar ama hiçbir şey sizi kendi taraftarınızın olumsuz tezahüratı kadar etkilemez. Onların çok küçük bir sözü, çok küçük bir eleştirisi o maçı alıp götürebilir sizden. O yüzden taraftar kimliğinde oyuncuların yanında olmak çok önemlidir. Bazen de öyle maçlar oynanır ki taraftarla kazanırsınız maçlarımızı. En olumsuz skorları çevirip kazanırsınız.
Orada, taraftarın devreye girdiği bir an vardır. İnanın vardır. Tabi ki sahada oynayan futbolcudur ama onu oynatan, onu alıp karşı kaleye götüren, o tempoyu ona yakalatan taraftarlardır.
NOSTALJİ FOTOLAR
Ali Gültiken & Süleyman Seba
METİN TEKİN 8 MAYIS 1964
Metin Tekin Şeref Stadı 1982
Kaynak: “Asi Ruh” Kitabından yazılmıştır.
İlgili Galeriler