Cristiano Ronaldo’nun, En Sevdiği Yer:
CRİSTİANO, EN SEVDİĞİ YER OLAN Quinta Falcao’nun tepesinden limandaki Noel ışıklarına bakıyor, kalbi hızla atıyordu. Abla Elma, onun nereye baktığını merak ederek yanına geldi.
1991 kışıydı ve Funchal Limanı, gece aydınlatılmış otellerle ışıl ışıldı.
Rengârenk ışıklardan yapılmış dev bir ağaç, kıyıdaki tesisin önünde bulunan iskelede hafifçe eğik duruyor, etrafındaki her şeyi turuncu ve kırmızı ışığa boğuyordu. “Neredeydin?” diye sordu Elma.
Cristiano, “Nerede olacağım, oynuyordum,” deyip, aşağıdaki limanı gösterdi. “Bak.”
Küçük kardeşine bak Elma, “Görüyoruz herhalde," deyip limana bakarak, "Çok güzeller!" dedi: "Katia, Hugo ve ben her sene bakıyoruz zaten. Sen genelde yatakta oluyorsun!"
Cristiano havayı koklayıp, "Galiba balık kızartıyorlar,” dedi.
Dudağını ısıran Katia, "Bu gece marinada herkesin karnı doyacak, emin ol,” diye karşılık verdi.
Aşağıda, turistlerin yemek yedikleri, tropikal güneş altında uyudukları, tenlerini bronzlaştırdıkları şık otellerin büyük mutfakları vardı. Ailesinin bir ayda yemeğe harcadığı paradan daha fazlasın maniküre harcıyordu onlar. Tepede, özellikle mahallenin gecekonduları arasında ekmek, aslanın ağzındaydı. Acaba aşağıda yemek yemek nasıl bir şeydi?
Dört çocuk, bir süre Funchal Marinası'ndaki Noel ışıklarını izledi. Ardından Cristiano, sokağın aşağısındaki büyük, sarı evin on penceresinden görünen Noel ağacına baktı; simli iplerden yansıyan rengârenk ışıklarla kaplıydı. Keşke bizim de ağacımız
olsa, diye düşündü. Ama ağaç alamayacaklarını biliyordu.
Noel Baba;
"Noel Baba bu gece mi geliyor?" diye sordu.
Elma, Katia ile Hugo'ya baktı. O gece hediye olmayacağını biliyordu. Hiçbir zaman hediye olmazdı. Babalar ne ağaç ne de hediye alabilecek durumdaydı. Elma, küçük kardeşine sarılıp, "Bilmiyorum, Cristiano," dedi, "ama bildiğim tek bir şey var, gün gelecek her şey değişecek."
Aniden bir şsimşek çakıp gökyüzünü aydınlattı, ardından gök gürültüsü duyuldu. Elma, Cristiano'nun elinden tutarak, "Haydi gidelim," dedi. Kız kardeşiyle diğer erkek kardeşini diziyle dürttü. "İçeri girelim. Yağmur yağacak. Hugo oturduğu yerden kalkarak, "Ne fark eder ki? Dedi. "Zaten yağmur, olduğu gibi evin içine giriyor."
Elma’nın kucağından kurtulan Cristiano, "Ben gidip çömlekleri çıkarayım!" diye bağırdı ve ıslanmamaya çalışarak eve doğru koşmaya başladı.
Elma, Hugo ve Katia, gülerek onu takip ettiler. Cristiano'nun neşesi, onları da mutlu ediyordu. O gecenin ilerleyen saatlerinde tavanın akan yerlerinin altına özenle yerleştirilen tencereler ve tavalar yağan yağmurla konser veriyordu sanki. Sonunda yağmur kesildi ve ay çıkıp gecenin karanlığını maviye boyadı. Su içmek için kalkan Dolores, çocuklara göz atmaya karar vererek usulca odalarına girdi. Hepsi uyuyordu.
Kolunun altında futbol topu ve yüzünde bir tebessümle mışıl mışıl uyuyan Cristiano'nun yanına gitti ve eğilip onu alnından öptü.
Çocuk kıpırdanınca Elma'yı, Elma Katia'yı, Katia da Hugo'yu kımıldattı ve onun rüyasında bağırmasına neden oldu. Anneleri, dört çocuğun da sakinleşip tekrar huzurla uyumasın izledi. Onlar için buradan -tek bir odada, aynı yatağa tıkışmaktan- daha iyi şeyler isterdi ama bu, mümkün değildi. Onun ev temizleyerek, Dinis'in Andorinha'da
bahçe bakımı yaparak kazandıklarıyla olmazdı,
Sabahın erken saatlerinde Fernão geldi ve Aveiroların kapısını üç kez tıklattı. Arkasında bir şey saklıyordu. Kapıyı kimin açacağını biliyordu. Çünkü en erken o kalkardı hep.
Yatağından fırlayan Cristiano, kapıyı açınca karşısında vaftiz babasını gördü.
"Kapıyı açmadan önce Kim o?' diye sormadın bile,” dedi Fernao. “Ya hırsız olsaydım?”
"Olamazdın, burada çalınacak bir şey yok ki!"
Fernão kahkaha atarak eve girdi, hâlâ arkasında bir şey saklıyordu. Odaya bakınıp, "Ağaç nerede?"
diye sordu. Ağaca ne gerek var ki?" dedi Cristiano. Ağaca hiç gerek yok," diye kıkırdadı Fernão.
"Hediyeler nerede peki?"
"Hediyeye ne gerek var ki?" dedi Cristiano bu kez. Bir yandan da Fernão'nun arkasında ne olduğunu görmeye çalışıyordu.
Fernão, ellerini öne uzatarak "Hediye gerektiği için değil istendiği için alınır," dedi. Elinde bir hediye paketi vardı.
Ronaldo’nun kırmızı arabası;
Cristiano pakete göz attı. "Kimin için bu?" Fernão paketi ona uzatarak, "Sence?" dedi.
Cristiano, paketi alp açtı. Kutunun üzeri şeffaftı ve içinde parlak kırmızı, uzaktan kumandalı bir
yarış arabası görünüyordu.
"Bir araba," dedi Cristiano.
Fernão, çocuğun sesinde hayal kırıklığı sezdi. Cristiano, arabayı masaya koyarak, işte şimdi
Hediyemiz var!" dedi. Açıp oynamayacak mısın?"
Başını iki yana sallayan Cristiano, "Burada bekle,” deyip odasına kaçtı "Nereye gidecektim ki?" dedi Fernão kendi kendine.
Cristiano elinde futbol topuyla geri gelip, "Benim hediyem bu,”
Arabayı Hugo'ya ver. O, arabaları sever.
Fernão, vaftiz oğluna şöyle bir bakıp başını sallayarak, "Niye sana araba aldım acaba?" dedi.
"Evet," dedi Cristiano gülerek. "Niye bana araba aldın ki? Biliyorsun, ben bir tek futbolu seviyorum.
O yüzden de Real Madrid'de oynamak istiyorum!" Fernão gülüp ona sarıldı. "Kim istemez ki?
O sırada Jose Dinis ile Dolores odaya girip, "Bu gürültü de ne?" diye sordular.
“ Ön kapıdan birkaç hediye buldum. Kapıyı kilitlerseniz Noel baba nasıl hediye bırakacak içeri?” Diyen Fernao, ceketin ceninden üç küçük hediye paketi daha çıkardı.
Elma, katia ve Hugo yarı uykulu, yarı uyanık halde geldiler ve Fernao hepsine ufak birer hediye vererek, ”Feliz Natal” dedi. Portekizcede Mutlu Noeller anlamına geliyordu. Cristiano’ya göz kırptı.
Cristiano da ona göz kırptı, “Herkese mutlu Noeller!” dedi.
Kaynak: Michael Part, “Benim Adım Ronaldo” kitabından yazılmıştır.