Immanuel Kant Kimdir? (1724-1804) Yaşamı ve Hayat Öyküsü
Alışılmadık bir biçimde, Kant'ın hayat öyküsünde harici olaylara yer verilmemiş. Filozof bütün hayatı boyunca Prusya’nın ıssız bir ilinde yaşadı; memleketi Königsberg'in sınırları dışına nadiren çıktı ve sadece birkaç saat uzaklıktaki deniz kıyısına kadar bile hiç gitmedi. Bir müzmin bekar olarak, kırk yıldan uzun bir süre, bölgedeki üniversitede aynı dersleri verdi. Onunki öyle düzenli bir hayattı ki, daha sonraları filozofun portresinin kişilikten yoksun bir tür otomat gibi çizilmesine sebep olmuştu. Heinrich Heine'in yazdığı gibi,
Kant’ın yaşamının tarihini anlatmak güçtür. Çünkü ortada ne bir hayat ne de bir tarih vardır. Almanya'nın kuzeydoğu sınırında kurulu eski bir şehir olan Königsberg’in çok ayak altı olmayan bir bölgesinde, çok sessiz, mekanik biçimde düzenlenmiş, neredeyse soyut bir bekar hayati yaşadı. Oradaki katedralin koca saati bile, görevini hemşerisi Immanuel Kant'tan daha az tutkuyla ya da daha düzenle tamamlamamıştır.
Kalkmak, kahve içmek, yazmak, ders vermek, yemek yemek, yürüyüşe çıkmak... her şeyin belirli bir saati vardı; Kant gri paltosunu giymiş, eline İspanyol bastonunu almış halde kapısının önüne çıktığında, komşuları saatin tam olarak üç buçuk olduğunu biliyordu.
Manfred Kuehn'in 2001 tarihli Kant biyografisinde iddia ettiği gibi, Kant'ın hayatı aslında Heine ve diğerlerinin sandığı kadar soyut ve tutkusuz değildi. Kant sosyalleşmeye bayılırdı; hoşsohbet ve güler yüzlü bir ev sahibiydi. Şayet daha heyecanlı bir hayat sürmeyi başaramadıysa, bunun nedeni büyük oranda sağdığıydı. Filozofun anormal derecede küçük bir göğüs kafesi olmasına yol açan, doğuştan gelen bir iskelet kusuru vardı; bu da kalbine ve ciğerlerine baskı uyguluyor, bünyesinin genellikle hassas olmasına yol açıyordu. Bu hastalıkla hayatını devam ettirebilmek için-bir de ömrü boyunca süren hastalık hastalığının yol açtığı zihinsel ızdırabın da önünü alma çabasıyla-"yaşam biçiminde ve zihnimi meşgul eden meselelerde belirli bir tekdüzelik" adını verdiği yöntemi benimsedi.
Bu düzen fazlasıyla sabit olmakla birlikte, filozof kırk yaşına basana dek tam anlamıyla gelişmemişti; o andan itibaren de Kant'ın insan karakteri hakkındaki özgün fikirlerinin bir ifadesi haline gelecekti. Kant'a göre karakter, insanın yıllara yayılan çeşitli deneyimlerine dayanarak akla uygun biçimde seçtiği bir yaşam düzenleme biçimiydi - gerçekten de, kırk yaşına gelene kadar insanın gerçek anlamda bir karakter geliştiremeyeceğine inanıyordu. İnsanın karakterinin özünde de birtakım düsturlar, bir kez belirlendikten sonra hayat boyu uyulması gereken temel kurallar olduğunu düşünüyordu. Maalesef, elimizde Kant'n şahsi düsturlarının yazılı bir listesi yok, ancak hayat tarzının "belirli tekdüzeliğini", sadece bir alışkanlık olmaktan çıkarıp ahlaki bir ilkeye dönüştürmeye karar verdiği açık. Kırk yaşından önce bazen iskambil oynayarak gece yarısına kadar dışarıda kalan Kant, kırkından sonraysa günlük rutinine istisnasız uydu.
Bu rutin şöyleydi: Efendisinin fazla uyumasına izin vermemesi için kesin emir almış emekli bir asker olan ve uzun süre onun yanında çalışan hizmetkârı tarafından uyandırılan Kant, sabah beşte yataktan kalkardı. Ardından bir-iki fincan açık çay içerek piposunu tüttürürdü. Kuehn'e göre, "Kant, kendisine günde sadece bir pipo içme kuralı koymuştu, ama yıllar geçtikçe bu pipoların tütün kapasitesi bir hayli artmıştı". Bu tefekkür süresinden sonra Kant, o günün derslerini hazırlar ve biraz yazardı.
Dersleri sabah yedide başlıyor ve on bire kadar sürüyordu. Akademik görevleri sona erdikten sonra öğle yemeği için bir restorana ya da pub'a giderdi; bu onun gün içindeki tek gerçek öğünüydü. Yemekte ona eşlik edenleri sadece akademiden arkadaşlarıyla sınırlamaz, farklı sosyal çevrelere mensup kasaba halkıyla kaynaşmak da hoşuna giderdi. Öğününe gelince, kaliteli bir şarabın eşlik ettiği, iyi pişmiş etten oluşan basit yemekler seçerdi. Öğle yemeği üç gibi geç bir saate kadar sürebilir ve sonrasında ünlü yürüyüşlerinden birine çıkarak en yakın dostu Joseph Green'i ziyaret ederdi. Hafta içi akşam yediye (belki başka bir arkadaşın da katılımıyla hafta sonu dokuza) kadar sohbet ederlerdi. Kant eve dönünce biraz daha çalışır ve saat tam onda yatmaya gidene dek okurdu.
Kaynak:”Günlük Ritüeller” kitabından yazılmıştır.